Sayfalar

17 Şubat 2013 Pazar

ASTEROIT NEDIR-NASIL OLUSMUSTUR-YORUNGESI VARMI?


ASTEROIT NEDIR-NASIL OLUSMUSTUR-YORUNGESI VARMI?

Güneş, etrafında dönen, gezegene benzer küçük cisimlere verilen ad. Bunlar planetoidler veya mini planetler olarak da adlandırılırlar. Halihazırda 1600 den fazla asteroitin yörüngeleri tesbit edilmiş ve binlercesi de gözlenmiştir. mars ve Jüpiter arasında yer alan birkaç asteroit, hariç, bu küçük planetler güneş etrafında bir elips şeklinde dönmektedirler.

Hemen hemen Mars yörüngesinde her ne büyüklükte olursa olsun keşfedilmeyen asteroit yok gibidir. Diğer taraftan Jüpiterin üzerindeki bölgede, gözlem yoluyla bilinenlerinden daha değişik nadir büyüklükte asteroitler de vardır

Bode kanunu, Mars ile Jüpiter yörüngeleri arasında başka bir gezegenin varlığına işaret etmiş ve uranüsün keşfi de bu hipotezi kuvvetlendirmiştir. 1 ocak 1801 de italyan Giuseppe Piazzi tarafından beklenmeyen bir cisim gözlendi. Yedinci yıldız sınıfına girebilecek bir cisim, her gece diğer yıldızlara göre yerini değiştiriyordu

Bu cismi altı hafta devamlı izleyen Piazzi bunun acayib bir kuyruklu yıldız olduğunu zannetmişti. Bu arada hasta olan Piazzi, iyileştiğinde cismi gözetlenebilecek bir durumda bulmadı. Bu haber Almanyaya ulaştı. Bunun eksik olan gezegen olduğuna inanıldı. Piazzi de buna Ceres ismini verdi.

Ancak Ceresin tekrar keşfi genç bir Alman matematikçisi Karl F. Gauss tarafından oldu. Göttingen Üniversitesinde bulunan Gauss, bir yörüngeyi sadece üç gözetlemede hesab edecek bir metotgeliştirmişti. Bundan sonra başka gezegenin keşfi beklenmekteydi. Bu sebepten Heinrich W.M. Olbersin 28 mart 1802 de Ceresi ararken başka bir cisme rastlaması büyük şaşkınlığa yol açtı. Olbers bunu Pallas olarak isimlendirdi.

Bu olaydan sonra astronomlar yeni asteroitler, peşinde koştular. 1 eylül 1804 de Karl L. Harding Juno ismini verdiği yeni bir cisim buldu. Bu keşiften sonra yeni üç asteroidin yörüngelerini inceleyen Ulbers, bunların yörüngelerinin birbirlerini Virgo yıldız burcunda kestiğini müşahede etti. Bundan hareket ederek, bunların parçalanmış bir gezegenin kalıntıları olabileceği hipotezini ileri sürdü ve diğer parçalar için araştırmaya geçti. 29 Mart 1807 de dördüncü bir tane daha keşfederek Vesta ismini koydu.

Pek sıkı bir çalışma, daha sonraki yıllarda beklenilen sonucu vermedi. Sebebi ise yeterli derecede sönük cisimlere bakılmamasıydı. 1845 te 10. mertebede beşinci bir asteroit, Astrea Karl Hencke tarafından Berlinde keşfedildi. 1847 de üç tane daha bulunurken, bundan sonraki her sene yenileri bulundu.

Müşahade metodları On dokuzuncu asrın ortasına kadar göğün sönük yıldızlarını gösteren fotoğrafik bir atlası yoktu. Ancak bazı ayrık noktalar için 7. veya 8. mertebeden daha az sönük cisimleri gösterenler vardı. Bu sebepten asteroit keşfi peşinde koşanlar göğün bir bölgesinin resmini yapmak ve daha sonra değişiklikleri tesbit etmek için tekrar resmini çıkarmak ve bu iki resmi karşılaştırmak zorundaydılar.

1891 de gök fotoğrafçılığı oldukça ilerlemiş ve müşahede metodunu değiştirecek duruma gelmişti. Kameralı bir teleskop göğün seçilen kısmına çevrilerek bir tahrikli saat harekete geçirilirdi. fotoğraf süresi iki ile üç saat kadar devam edebilirdi

Bu arada gözetleyen kimse bir klavuz yıldızı teleskobun geniş çizgilerinin kesiştiği yerde muhafaza ederdi. Bu gerçekte her türlü gök fotoğrafı için büyüklüğü ve odak uzaklığı ne olursa olsun gerekli olmaktadır. Farklı kırılmalar, titreşimler ve benzerleri, görüntülerin düzensiz olması sonucunu doğurur.

Bu şekilde çekilen fotoğraflarda yıldızlar yuvarlak nokta şeklinde görülürler. Bu noktaların büyüklüğü yıldızın büyüklüğüne ve parlaklığına göre değişir. Bu bölgedeki herhangi bir asteroit sırasında yıldızlar arasında hafifçe hareket eder. fotoğrafta ise bu kısa noktalar arasında bir iz şeklinde görülür. Konumu yıldızlara göre kolayca belirlenebilir. Bir veya iki hafta aralıkla yapılacak üç gözetleme genel olarak, ön yörünge hesabı için yeterlidir.

Bu metodun bir mahzuru asteroitlerin nokta olarak değil de, çizgi olarak görülmesidir. Bu sebepten ışığı sönük bir asteroidin belirlenmesi oldukça zor olur. Bu husus metodda değişiklik yapılarak önemli miktarda önlenebilir. Asteroidin muhtemel hızı hesaplanarak tahrik Saati o kadar azaltılır. Böylece asteroit nokta olarak görülürken yıldızlar çizgiler çizerler. Bu metodlarla daha sönük asteroidler de tesbit edilebilir.

Bir asteroidin yörüngesi üç Gözlem ile tesbit edilebilirse de daha kesin hesaplar için pekçok haftalara yayılmış en azından beş veya altı gözleme ihtiyaç duyulur. Asteroitler önce keşfedildikleri yıla göre isim alır ve bunu iki büyük harf de ta kip eder. Mesela 1932 HA gibi. Yörüngenin kesin olarak ortaya çıkmasından sonra kendisine daimi bir numara verilir. Asteroitler ilk keşfedildiklerinde, eski Yunan isimleri verilmesi adet olmuştu. Ancak asteroitler bulundukça yeterli isim bulunamadığı için şehir,memleket ve hatta insan isimleri de verilmiştir. Günümüzde keşfedilen asteroitlerin pek çoğuna artık bu tür bir isim verilmektedir.

Fiziki özellikleri Halen en büyük asteroitlerden ancak birkaç tanesinin çapları ölçülebilmiştir. 1894-1895 yılları arasında Edward E. Barnard 36. Lick Refraktörünü kullanarak bazı asteroitlerin, çapları hakkında aşağıdaki değerleri elde etmiştir

Ceres, 781 km, Pallas 499 km, Vesta 391 km ve Juno190 km diğer gözlemcilerin elde ettiği değerler bunlardan biraz farklı olabilir.

Asteroitlerin, ekserisinin çaplarını hesaplamada tek yol, dünya ve güneşten belli uzaklıktayken parlaklıklarını gözleyip, incelemektir. Birim alandaki yansıma güçleri albedoları= beyazlık derecesine göre astronom belli uzaklıkta o derecede bir parlaklıkta gözükebilmesi için asteroidin büyüklüğünün ne olması gerektiğini hesab eder

Bu yolla çapı 1 kmden az olan asteroitlerin çapı dahi hesaplanabilir. Daha ufak çaplı asteroitlerin çaplarını hesaplamaya dair bir usul konmamıştır. Zira çok ufak asteroitlerin sayısı oldukça çoktur.

 Böyle cisimlerin kütlelerinin ölçülmesinde tek yol onun çekim kuvvetinin başka bir cisme etkisinin gözlenmesiyle yapılan hesaplamadır. Fakat böyle bir etki herhangi bir asteroit için gözlenmemiştir. Bununla beraber eğer Ceres en büyük asteroitin, ay ile aynı yoğunluğa sahib olduğu kabul edilirse, kütlesinin dünyanın 1/7,200i olması gerekmektedir. Bilinen ve bilinmeyen bütün asteroitlerin kütleleri toplamının Dünya kütlesinin 1/500 nden daha az olması gerektiği hesap edilmiştir.

Şekil Asteroitlerin ekserisinin, küreden daha düzensiz şekillerde olduğu kabul edilir. Çok sayıda asteroitte fotometrelerle yapılan araştırmalarda, gözlenen asteroitlerin parlaklıklarındaki periyodik değişmeler bize bu kanaatı vermektedir. Diğer taraftan periyodik değişmeler göstermeyen asteroitler de vardır. Bu değişmeler asteroidin düzensiz şekilde hareketleri gözönüne alınarak açıklanabilir.

Bazı durumlarda bu değişmeler, farklı bir yansıtma gücüne sahip asteroidin değişik durumlarından ortaya çıkabilir. Denilebilir ki, bir dağ tepesi alınıp uzaya fırlatılırsa istenilen büyüklükte ve şekilde bir asteroit elde edilirdi.

Yüzey şekilleri Asteroitlerin yüzeylerindeki yerçekimi herhangi bir gezegendeki yer çekiminden daha azdır. Zira asteroitlerin kütleleri çok küçüktür. Dünyada 45 kg bir cisim Ceres asteroidinde 1,8 kg gelir.

Yörüngeler Her asteroidin yörüngesi, odaklarından birinde Güneş bulunan bir elipstir. Bilinen bütün asteroidler gezegenlerde olduğu gibi Güneş etrafında saat yelkovanının ters yönünde hareket ederler. Mamafih bazı asteroitlerin yörüngeleri oldukça fazla farklılıklar göstermektedir.

Asteroitlerin bulunduğu kuşak yöre Asteroitlerin ekserisi, marsın yörüngesi ile Jüpiterin yörüngesi arasında kalan bölgede bulunmaktadır. Yalnız bu alan asteroit yörüngeleri ile munta zaman doldurulmuş değildir. Jüpiterin Güneş etrafında devir süresi 11,86 senedir. Bu sürenin 1/3i, 2/5i ve 1/2i müddetince Güneş etrafında dönen bir asteroidin yokluğu ilgi çekicidir

Bu durumun bir rezonans etkisi ses yansıması olduğuna inanç kuvvetlidir. Eğer boş kuşaklara bir asteroit girecek olsa, her devri esnasında Jüpiterin etkisine maruz kalarak yörüngesinde düzensizlikler meydana gelecek ve neticede yörüngesi Jüpiterin yörüngesine yaklaşacak veya uzaklaşacaktır. Yani bu kuşaktan çıkaca ve bu kuşaklar bölgeler sonunda yine boş kalacaktır. Güneşten Jüpiterin devir süresinin 1/4, 1/5, 3/5, 3/7si kadar uzaklıktaki kuşakların da yukardaki kuşaklara nazaran daha az süre de olsa boş yani asteroitsiz kalmakta olduğu tesbit edilmiştir. Buna benzer boşlukların niçin 2/3, 3/4 gibi daha büyük kesirlerde bulunmadığı kesin olarak anlaşılmamıştır

Bu kesirler yakın değerlere sahip asteroit yörüngelerinin çoğunluğu matematik olarak beklenenin üzerindedir. Her halükarda, bütün asteroit yörüngelerinin Jüpiterin yörüngesine diğerlerine nazaran vaki olan bu yakınlığının sebebi en büyük kütleli gezegen olmasıdır.

Eksantrik yörüngeler Mars ve Jüpiterin arasındaki kuşakta bulunan asteroitlerin yörüngeleri, gezegenlerine benzer. Yani, Güneş etrafında takib ettiği yol tam bir elips şeklinde olmayıp aşağı yukarı dairevidir. Fakat bazı asteroitlerin yörüngeleri eksantriktir dış merkezlidir

Bu tür asteroitler Güneş etrafında yassı bir elips şeklinde yol takib eder. Bu esnada da Marsın yörüngesi içine veya Jüpiterin ötesine kadar gidebilirler. Yörünge eksantrikliği 0-1 arasındaki rakamlarla gösterilir. 0 eksantrikliğe sahip bir yörünge tam daire şeklindedir. Eksantriklik 1e yaklaştıkça artar.

Yörünge değişiminin başka bir çeşidi ise ekliptike Dünyanın Güneş etrafındaki yörünge düzlemi olan eğilmesi meylidir. Birçok asteroit Dünya ile aynı yörünge düzleminde hareket eder ve dolayısıyla eğilme derecesi 0dır. Fakat bazılarının yörüngeleri meyillidir

Asteroitlerin % 7 kadarının eksantriklikleri 0, 25ten büyük ve % 6 kadarının da eğilme derecesi 20 dereceyi aşar. Çoğunlukla eksantrik bir yörüngeye sahip asteroidin eğilme derecesi de yüksek derecededir. Mesela, Hidalgo 0,65lik bir eksantrikliğe ve 43lük eğime sahiptir. Hidalgo, yörüngesinin Güneşten en uzak olduğu noktada satürnün yörüngesine yaklaşır. Aşağı yukarı 1,5 km çapa sahip bir asteroit olan Icarusun 0,79 luk bir eksantrikliği ve 21 derecelik bir eğimi vardır. Yörüngesinin güneşe en yakın noktasında Icarus ve Hidalgo ve daha birkaç asteroidin yörüngesi kuyruklu yıldızların izlediği yörüngelere benzer. Aslında kuyruklu yıldızlarla, böyle asteroitler arasında bir ilişki kurulabilir. Belki de Hidalgo bir kuyruklu yıldızın çekirdeği idi ve kuyruğu kendisinden koptu.

Dünyanın yakınından geçen asteroitler Icarus ve ondan daha büyük olan Erar, Dünyadan birkaç milyon km uzaklıktan geçmiştir. Dünyaya daha da fazla yanaşan bir takım ufak asteroitler olmuştur. Hermesin 1937 yılında Dünyanın 800.000 km ötesinden geçtiği tesbit edilmiştir. Bu tür asteroitler çok hızlı geçerler. Çok güçlü teloskoplarla bile çok kısa bir an görülebilir ve kaybolurlar. Aynı zamanda Dünyanın çekim kuvvetinden de etkilenirler. Bu asteroitlerden bazıları şimdi görülememektedir ve tekrar görülmeleri ihtimali vardır. Bazı ufak asteroitler, Dünya ile çarpışabilecek bir yakınlığa kadar gelmişlerdir. zamanla belki böyle bir çarpışma vuku bulabilir.

Truva asteroitleri Birkaç tane asteroit Güneşten Jüpiterle aynı mesafede hareket ederler. Bu duruma uzay gök mekaniğinde klasik bir problem olan üç cisim problemine bir tür çözüm teşkil eder. Sözkonusu problem Her üçünün birbirine olan hareketlerinin etkilerinin belirlenmesi ile ilgilidir. Bu problem iki basit durumda çözülmüştür. Bunlardan birincisi cisimlerin eşkenar üçgenin düşey şeklinde yer aldığı zamanki durumdur. Diğeri ise , cisimler sabit bir sistem meydana getirdikleri zamanki durumdur.

1904 yılında Alman astronom Max Wolf, pozisyonu bu tarife uyan achilles Asteroidini keşfetti. Bu asteroit Güneşten Jüpiterle aynı uzaklıkta ve Jüpiterin 60° önünde bulunmak suretiyle güneş, Jüpiter ve Achilles bir eşkenar üçgen teşkil etmektedir. Wolfun bu keşfinden bu zamana kadar geçen zamanda Achillesin yakınlarında birtakım asteroit daha bulunmuştur

Jüpiterin 60° arkasında da
başka bir grup asteroit bulunmuştur. Bunlar da Güneş ve Jüpiterle başka bir eşkenar üçgen meydana getirirler. Bu asteroitlere Truva asteroitleri ismi verilmiştir. Hiçbiri 12 kadirden daha parlak değildir. Fakat bu asteroitlerin büyüklerinin bu kadar uzak mesafeden bu derece parlak görünmeleri, onların129 km çap civarında olmalarını gerektirmektedir

Özellikle Satürnün etkisinden dolayı Truva asteroitleri Jüpiterden sabit uzaklıkta kalamazlar, bir miktar ileri geri hareket ederler. Yörüngeleri yüksek eğilme derecelerine, fakat düşük eksantrikliğe sahiptirler. Belki mevcut Truva asteroitlerinden bazıları bu pozisyonlarından kopabilir, fakat onların pozisyonuna çok yakın olarak dolaşan başka asteroitler bu gruba dahil olabilirler.

Asteroidlerin meydana gelişi Japon Astronom Kiyotsugo Rigakushi Hirayama, asteroit yörüngelerini uzun uzun inceledikten sonra, yörüngeleri müşterek bir merkez olarak kabul edilen bilinen bazı gruplar buldu. Bu gruplara genellikle ailelergibi isimler verildi

Hirayama beş aile tarif etmiş ve eksik numaralılara ve iyi tanınanlara yeni isimler de ilave etmiştir. Hirayama her bir grubun daha büyük özel bir kütlenin parçalanması sonucu meydana geldiğini öne sürdü. Böylece bu konuda Olbersin bunların basit tek bir planetin parçalanması sonucu meydana geldiğini ileri süren hipotezini çürütmüştür. Böyle bir parçalanma hadisesi olduğunda herhangi bir parçanın yörünge şekli ile ilgili bir me sele olmadığı isbat edilebilir. Böyle bir durumda her parça Güneş etrafındaki mütea Kip dönme anında parçalanma noktaları arasından geçmek mecburiyetinde olacaktı.

Bu parçaların yörüngesi başka gök cisimlerinin etkisiyle değişmedikçe bu hadise böylece devam edecektir. Şimdiye kadar bulunan böyle bir ortak nokta yoktur. Bundan sonrası şayet ilk asteroitlerin hepsinin müşterek noktadan geçtikleri gibi, çağlar boyunca asteroit yörüngeleri hesaplanarak bozulmanın ne kadar olduğunu göstermek günümüzde matematikçi astronomi aliminin vazifesidir.

Asteroitlerin nasıl meydana geldikleri hakkındaki bilgiler henüz kesinleşmemiştir. Güneş sisteminin meydana gelişi hakkındaki bilgiler, asteroitlerin meydana gelmesi hakkındaki bilgiden daha fazladır. Asteroitlerin meydana gelişi hakkında bilinen şeyler zamanla kesinleşebilecektir. Halihazırda asteroitlerin meydana gelişinde kabul edilen teori Gerart P. Qiper teorisidir. Her gök cismi gibi asteroitlerin de sonradan var oldukları, bir başlangıçlarının bulunduğu ilmi bir gerçektir.

Sonuç Asteroitler konusu Dünyanın her yerinde artan bir alaka görmektedir. Zira astronomlar için mesafe tariflerinde referans noktası olarak çok faydalıdırlar. Güneş paralaksının Güneş merkezinde Dünyanın yarıçapı ile birleşen açı, ihtilaf-ı manzar doğru olarak hesaplanmasında buna ilaveten Dünyanın Güneşten gerçek uzaklığının hesaplanmasına yardımcı olmaktadır. Bu sebeple Amerika ve avrupada asteroitler hakkında geniş araştırmalar yapılmaktadır.

***
Asteroit'lerin günümüzdeki keşfi Bode Kanunu'nun matematiksel olarak ispatlanmasıyla yolalmıştır. Gezegenler arasındaki orantı Johann Titius tarafından 1766 yılında belirtilirken, J.E. Bode formüla'yı 1778 yılında yazmıştır. 1 Bode ve Titius'un belirttiği üzere, Jüpiter ve Mars arasında bir kaybolmuş bir gezegen vardır. 1801'de Giuseppe Piazzi'nin Ceres 1 astroidinin keşfi ve 1802'de İngiliz bilim adamı Sir William Herschel tarafından 1 Ceres ve 2 Pallas'ı tanımlamak için ortaya atılan kavram, sonradan Mars ve Jüpiter yörüngeleri arasında keşfedilen çok sayıda küçük gök cismini içine almış, ardından Mars ve hatta diğer iç gezegenlerin yörüngesinden daha içte ya da Jüpiter yörüngesinden daha dışta yer alan cisimleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. İngilizce diline yunanca kökenli Astreoides kelimesi "Astreoid" olarak 1803 yılında geçmiştir.
Bunun yanı sıra, Mısır Piramitlerinde Ra'nın Büyük Piramit'de yazdığı bilgiler doğrultusunda; bu eksik gezegen'in varlığı yaklaşık olarak 6000 yıl önce belirtilmiştir. Günümüzde yapılan Sümer tabletlerinin incelenmesinde de (bunlar da 5000 yıl önce yazılmıştır); bu astroidlerin bir gezegenin parçalanması sonucu oluştuğu yazılmıştır. Bu eksik gezegenin günümüz popüler bilimindeki adı da Maldek dir.

20. yüzyıl ortalarından itibaren Güneş Sistemi'nin dış sınırlarında henüz saptanamamış çok sayıda gök cisminin bulunabileceği öne sürülmüş ve olası yörünge özelliklerine göre bu cisimleri içine alacak Kuiper kuşağı ve Oort bulutu kuramsal grupları yaratılmıştır. 1992 yılında bu tanıma uyan ilk cisim keşfedilmiş, ardından çok sayıda yenileri bulunarak sayı 2005 yılı ortalarında 900'e yaklaşmıştır. Pratik nedenlerle Kuiper ve Oort cisimlerinin Neptün ötesi cisimler tanımı altında toplanması eğilimi yaygınlaşmaktadır. Böylece Güneş çevresinde dönen cisimler 'gezegenler', 'asteroitler'='küçük gezegenler', ve 'Neptün ötesi cisimler' olarak 3 ana grupta toplanmıştır.
İngilizce gökbilim terminolojisinde yakın tarihlerde yaşanan yeni bir gelişme, uzun süredir yaygın kullanımdan kalkmış olan minor planets kavramının yine pratik nedenlerle yeniden canlandırılmaya çalışılmasıdır. Güneş sistemi üyelerinin daha tutarlı bir sınıflamasını yapmak amacıyla atılan bu adım, gezegenler ve akan yıldızlar (eşanl. meteorlar) dışında kalan tüm cisimleri tek bir çatı altında toplamaya dayanmaktadır. Böylece asteroitler ve Neptün ötesi cisimleri kapsayacak şekilde genişletilen bu kavram, Türkçeleştirme açısından sorun yaratmaktadır. Küçük gezegenler şeklinde Türkçeye çevrilebilecek olan 'minor planets' tanımı 'asteroit' sözcüğünün eş anlamlısı olan 'küçük gezegen' kavramı ile çakışmaktadır.
Mayıs 2004 itibariyle; günümüz teknolojisi üstün teleskoplar sayesinde bilim adamları 40,500 astroitin varlığından haberdar olmuştur.

Asteroitler 

Küçük gezegenlerin bulunması

Hubble Uzay Teleskobuyla çekilmiş Vesta'dan bir görünüm
Güneş Sistemi haritasına bir gözatmak, gezegenlerin iki gruba ayrıldığını görmek için yeterlidir. Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında 480 milyon kilometreyi aşan bir boşluk vardır. XVIII. yüzyılda J.D. Titius'un bulduğu ve J. Bode'un tanıttığı bir matematiksel bağıntı, güneş sisteminin bu bölümünde bir gezegen bulunabileceği düşüncesinin doğmasına neden oldu. Amatör Macar gökbilimci Baron von Zach'ın girişimiyle bir gözlemciler grubu, "gezegen avcıları" birliğini kurdu. Birlik üyeleri düzenli bir araştırma yöntemi bulmaya çalıştılar; ama başarıya ulaşamadılar. 1 Ocak 1801'de Palermo'da G. Piazzi, yeni bir yıldız kataloğu için olağan gözlemlerini yaparken, yeni bir gökcismine rastladı ve bu gökcisminin aranan gezegen olduğu ortaya çıktı. Bode yasasına uygun olarak ortalama 411,2 milyon kilometre uzaklıkta Güneş çevreside dolanan bu gezegene, Ceres adı verildi.
Ne var ki, "gezegen avcıları" bu gökcismini aranan gezegen için yeterli bulmadılar; Ceres tam anlamıyla bir gezegen büyüklüğünde olmadığından (günümüzde çapının 1,040 km olduğu bilinmektedir), başka gezegenler bulunabileceğini ileri sürdüler. 1802-1808 yılları arasında üç gezegen daha (Pallas, Juno ve Vesta) bulundu; sonra başka gezegen olmadığı kanısına varan "gezegen avcıları" birliği dağıldı. Ne var ki1845'te Alman amatör gökbilimci Hencke, beşinci küçük gezegen Astraea'yı buldu ve 1848 yılından sonra her yıl, birkaç küçük gezegen bulundu; günümüzde binlerce asteroyit bilinmekte, bazı tahminlere göre, bu gökcisimlerinin sayısı 40.000'i aşmaktadır. Çağımızda asteroyitler fotoğraf yöntemleriyle saptanmaktadır.

Asteroitlerin en büyüğü 
10 Hygiea asteroit kuşağının dördüncü en büyük gökcismidir. Çapı 350-500 km arasında değişir ve kütlesi asteroit kuşağının toplam kütlesinin 3%'sidir. Daha sonra asteroyit kümeleri içinde yer alan en büyük gökcismi Ceres'tir; onun dışında yalnızca Pallas ile Vesta'nın çapları 480 km'yi geçer. Bu gökcisimlerinin hiçbirinin kütlesi bir atmosferi tutabilecek boyutlara ulaşamaz; birçoğu birkaç kilometrelik, hattâ birkaç yüzmetrelik kütlelerdir ve tam bir küre biçimde değildir.

Kümeler ve boşluklar 
Bu küçük gezegenler küme oluşturma eğilimi gösterir ve bazı bölgelerde bulunmazlar. Jüpiter'in dolanım süresinin bir kesiri (özellikle üçte biri, beşte ikisi ya da yarısı) kadar sülerde dolanımını tamamlayacak uzaklıkta yer alan bir asteroyit, Jüpiter'in genel çekimi nedeniyle yörünge değiştirmek zorunda kalır. Bu kuşaktaki boşluklara Kirkwood Boşlukları adı verilir. Bazı asteroyitlerin yörüngesi çok eğik (Pallas'ın eğikliği 34º), bazılarınınkiyse eşmerkezlidir; ama günümüze kadar, geri dönme hareketi yapan bir asteroyite rastlanmamıştır.

Olağandışı Yörüngeler 

Eros Asteroidi'nin NEAR Shoemaker uzay aracından alınmış ve çift görüntüden üç boyutlu bir görüntü elde etmek için işlemden geçirilmiş birleşik bir görüntüsü
En ilgi çekici asteroyitler, ana kümeden ayrılanlardır. Bazı asteroyitler Yer'e çok yaklaşırlar: Biçimi düzensiz, en uzun çapı yaklaşık 24,8 km olan Eros, 1931 ve 1975 yıllarında Yer' 24 milyon kilometre uzaklıktan geçmiştir; çapı 1,6 km olan Hermes, 1937'de Yer'e 776,000 km'ye kadar yaklaşmıştır. Yere 6,4 milyon kilometreye kadar yaklaşabilen Icarus, Güneş'e Merkür'den daha yakındır. Yörüngesi çok basık olan Hidalgo, günöte noktasında Satürn'ün yörüngesinin yakınlarından geçer. Trojan, Jüpiter'le aynı yörüngeyi izler; ama ondan 60º açısal uzaklıkta dolanması nedeniyle, bir çarpışma söz konusu değildir.
1977 Kasımında C. Kowal, Palomar Gözlemevi'nde 120 cm'lik Schmidt gökdürbünüyle alınmış görüntüleri incelerken, çok sönük (19 kadirde) bir gökcismi saptadı; Chiron adı verilen ve olağanüstü bir asteroyit olduğu sanılan bu gökcismi Güneş çevresinde 2,24 milyar uzaklıkta, Satürn ve Uranüs'ün yörüngeleri arasında dolanır ve 66 yılda dolanımını tamamlamaktadır; çapının 960 km olduğu sanılmaktadır; dolayısıyle olağandışı bir asteroyit olabilir. Bu arada Satürn'ün bir dış uydusu ya da Satürn ötesi bir asteroyit kümesinin en parlak gökcismi olabileceği varsayımı üstünde de durulmaktadır.

Kaynak:Vikipedi+İnternet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUMLARINIZ EDİTÖR ONAYINDAN SONRA YAYINLANACAKTIR.